24 Eylül 2007 Pazartesi

Separate Lies (Ayrı Hayatlar) 2005

Separate Lies (Ayrı Hayatlar) 2005

Yönetmen
Julian Fellowes
Oyuncular
Tom Wilkinson - James Manning
Emily Watson - Anne Manning
Hermione Norris - Priscilla
John Warnaby - Simon
Rupert Everett - Bill Bule
Richenda Carey - Sarah Tufnell
Linda Bassett - Maggie
Christine Lohr - Nurse
Alice O'Connell - Maggie's Daughter
John Neville - Lord Rawston
Senaryo

Müzik

Yapim Yili
2005
Süre
85 dakika

film poster


Özet : film resim Gosford Park'ın Oscar'lı senaryo yazarı Julian Fellowes'un bu ilk yönetmenlik denemesi, acı verici, son derece insani duygularla boğuşan bir çifti konu alan ve insanların, ister hayatta ister evliliklerinde neden ciddi hatalar yaptıklarını keşfe çıkan gizemli bir gerilim filmi, aynı zamanda da beklenmedik dönüşlerle izleyiciyi sarsan yoğun bir psikolojik dram. Görünürde mükemmel bir yaşam ve evlilik süren avukat James ve eşi Anne, biri iş için Londra'da diğeriyse kırsalda bir köyde bulunan iki evde yaşamaktadırlar. Uzun bir süre ortalarda görünmeyen gizemli ve sinsi William kır köyüne geri dönünce, bir dizi olay hem kahramanlarımızı hem de bizzat kendimizi sorgulamamızı gerektirir: Yalan mı söylemeli, itiraf mı etmeli? İnsan nasıl iyi bir eş olur? Mutluluk için nasıl bir bedel ödenmelidir?


filim resim 2

Editör Yorumu
Robert Altman’ın kült filmi Gosford Park’ın Oscar’lı senaryo yazarı olarak tanınan Julian Fellowes’in, ilk filmi Separate Lies. İngiliz yönetmen Mike Leigh’in insan ilişkilerinin karmaşıklığını anlattığı filmleri gibi, Fellowes’de ilk filminde insan ilişkilerini, bir polisiye olayın etrafında anlatıyor.

Film “Hiçbir hayat kusursuz değildir, öyle görünse bile.” sözüyle açılarak, aslında derdini daha ilk saniyeden belli ediyor. İzlediğimiz Manning ailesinin hayatı da dışarıdan bakıldığında kusursuzmuş gibi görünür. Avukat olan James Manning’in (Tom Wilkinson) güzel bir evi, eşi ve kendi avukatlık şirketi vardır. Hayatı dışarıdan bakıldığında, özenilecek kadar düzenli ve kusursuzdur.

Anne Manning, (Emily Watson) kocasının kriket maçı sırasında William ile tanışır. Kocasının işleri nedeniyle sürekli meşgul olmasından dolayı, boş zamanlarını o da William ile birlikte geçirmeye başlar. James, işinden başka bir şey düşünmezken, Anne de William ile olan arkadaşlığını gün geçtikçe ilerletmeye başlar.

Üçlünün aralarındaki ilişki gittikçe karmaşıklaşırken, araya bir de trafik kazasının girmesiyle birlikte, filme gerilim unsuru eklenir. Bu da karakterler arasındaki gerilimi arttırır. James, kazayı araştırdıkça kazanın arkasındaki gelişmeleri de yavaş yavaş öğrenmeye başlar. Aslına bakılırsa filmin gerilim unsurunu oluşturan kaza ve çevresindeki gelişmeler, çok sıradan. İzlerken her şeyi kolayca tahmin edebiliyorsunuz. Kaza anı ve kazayla ilgili görüntüler filmde, geri dönüşlerle anlatılıyor. Fakat kazanın karakterlere olan etkileri ve karakterlerde sebep olduğu gergin ruh hali filme oldukça iyi yansıtılmış.

James ve Anne’nin karakterleri aslında bu olaya kadar ki kısımda birbirlerine çok yakın görünmüyor. James daha çok işini düşünen, başkalarının hayatlarını önemsemeyen, evden işe giden, her şeyin doğru yapılmasını isteyen bir karaktere sahip. Anne ise, etrafıyla daha ilgili, daha sevecen ve insanlara yardımcı olmaya çalışan bir karakter. Kazayla birlikte ise, aslında bunların sadece yüzeysel özellikleri olduğunu anlıyoruz. Bu da tekrar bizi filmin açılışındaki söze götürüyor, “Sırlar ve tatminsizlik, pürüzsüz bir yüzeyin altında gizlenir.” Ortada bir sır olmadan ikisi de yüzeysel özellikleriyle mutluymuş gibi görünen bir hayat sürerken, araya giren bu gizemli ve gerilimli olay, ikilinin esas karakterini de izleyiciye gösteriyor. Tıpkı Terence Malick filmlerinin karakterleri gibi, (Badlands’ta Kit, Days of Heaven’da Bill) Fellowes’te karakterlerinde iyi ve kötünün yan yana olduğunu, hiç kimsenin tamamen iyi olamayacağını gösteriyor. İnsanın iyi ve kötü tanımlarıyla kolayca çözümlenemeyeceğini vurguluyor. Doğru/yanlış, iyi/kötü kavramlarının bu kadar sorgulanması ve içine düşülen bu ahlaki ikilem ise, K. Kieslowski’nin filmlerine, özellikle de Dekalog serisindeki karakterlerin içlerine düştüğü durumları akla getiriyor.

Separate Lies’ın, yazının başında da andığım Mike Leigh’in filmlerinden ve son olarak izlediğimiz Mike Nichols’un Closer’ından ayrılan özelliği aslında, insan ilişkilerini anlatırken, bunu bir polisiye olayın etrafında vermesi. Kişisel çıkmazların yanına, bir de suçun getirdiği vicdan azabı ekleniyor. Bu da filmi psikolojik dramaya daha da yakınlaştırıyor.

Filmin, belki çok özgün bir hikayesi ve makine gibi işleyen bir kurgusu yok, fakat düşündürücü ve cesur soruları var. İzleyicisini pasifize etmekten çok, sormayı ve sordurmayı hiçbir zaman bırakmayan bir yapısı var. Evliliğin getirdiği sorumluluk, bu sorumluluktan kaçmak için yaşanan kaçamaklar, daha sonra bu kaçamakların getirdiği sonuçlar, çiftler arasındaki iletişimsizlik, eşlerin aralarındaki yakınlığı nasıl kaybettiği, suçun itirafı gibi daha birçok konuyu ve soruyu da beraberinde getiriyor. Bu açıdan ilgiye değer.

Nigel Balchin’in “A Way Through the Wood” kitabından uyarlanan Separate Lies, Julian Fellowes’in ilk filmi olmasına rağmen, görüntü yönetmeni ve sanat direktörünün de inanılmaz katkıları ve başarılarıyla ortaya oldukça güzel bir film çıkarılmış. Galler ve Londra’nın kırsalında kalan, yeşillikler arasında eski ve güzel evler, bu evlerin içindeki burjuva hayat tarzına uygun mekan tasarımları oldukça etkileyiciydi. Filmin müzikleri de yerli yerinde ve filmin atmosferine uygun bir şekilde kullanılmış. Separate Lies, özgün bir konuya sahip olmasa da, etkileyici sinematografisi, güçlü oyunculukları ve düşündürücü sorularıyla ilgiye değer bir film.

filim resim 3